Şanlıurfa, 2023 yılı Ekim ayının son günlerinde, bir ailenin içinde yaşanan dehşet verici olayla sarsıldı. Bir evlat tarafından gerçekleştirilen bu vahşet, sadece olayın kurbanlarını değil, aynı zamanda tüm toplumu derinden etkileyen bir travma haline geldi. Olayın detaylarına geçmeden önce, özellikle bireysel ve toplumsal psikolojimizi sorgulamamıza neden olan bu durumu ele almak gerekir.
Şanlıurfa'nın merkezinde meydana gelen bu trajik olay, sabah saatlerinde başladı. İki çocuğunun babası olan 45 yaşındaki Selim A., evlatlarıyla birlikte yaşadığı evde beklenmedik bir saldırıya uğradı. Oğulları, henüz 18 yaşında ve birçok gencin yaptığı gibi hayatı keşfetme aşamasında olan bu genç, bir anda duygusal bir boşluk içinde babasına yönelik bir saldırıda bulundu. Ebeveynler, çocuklarının gelişim süreçlerinde onlara en iyi eğitimi vermek, ayağa kalkmalarını sağlamak için çabalarken, böyle bir olayın gerçekleşmesi elbette ki herkesin zihinlerinde soru işaretleri bırakıyor.
Oğul, babasına yaptığı saldırının ardından annesi Meryem A. ile de çatışmaya girdi. Annene karşı da bıçaklı bir saldırı gerçekleştiren evlat, olay yerinden kaçtı. Olayı gören komşulardan biri derhal polisi ve sağlık ekiplerini aradı. Kısa sürede olay yerine gelen sağlık ekipleri, hem yaralı baba Selim A.'yı hem de annesi Meryem A.'yı hastaneye kaldırdı. Yapılan ilk müdahalelerin ardından Selim A.'nın hayatını kaybettiği, Meryem A.'nın ise hastanede tedavi altına alındığı öğrenildi.
Bu tür olayların ardında genellikle aile içindeki çatışmalar, ekonomik zorlamalar veya bireysel psikolojik bozukluklar bulunur. Şanlıurfa'daki bu trajedi de, bireysel olarak yaşanan sorunların zamanla büyüyüp bir facia haline dönüşebileceğinin çarpıcı bir örneği. Aile dinamikleri, toplumsal normlar ve bireylerin ruh sağlığı gibi unsurlar, bu tür olayların önüne geçmek için üzerinde düşünülmesi gereken konular. Psikologlar, aile içindeki iletişimsizliğin ve çözüm yollarının araştırılmamasının bu tür aşırı eylemleri doğurabileceğine dikkat çekiyorlar.
Şanlıurfa'daki bu acı olay, bir kez daha aile içi iletişim ve destek mekanizmalarının önemini gözler önüne serdi. Aile içindeki çatışmaların nasıl önlenebileceği ve sağlıklı bir iletişimin nasıl kurabileceği üzerine toplumun düşünmesi gereken bir konu olduğu aşikar. Devletin aile politikaları, bireylerin ruh sağlığına ne denli önem vermesi gerektiği konusunda toplumu bilgilendirmesi gerekiyor. Okullar, sokaklar ve toplumsal yaşantı süresince, çocukların ve ebeveynlerin birbirlerine olan desteklerini artıracak eğitim programlarının hayata geçirilmesi elzem hale gelmiştir.
Din, eğitim ve kültür gibi unsurlar, toplumun bireylerinin ruh ve davranışsal gelişimlerinde kritik rol oynar. Bu olay, toplumun kültürel kodlarında ve aile anlayışındaki değişikliklerin gerektiğini ortaya koymaktadır. Geçmişte aile yapısının daha kuvvetli olduğu, dayanışmanın ve sevginin ön planda tutulduğu toplumlarda benzer olayların çok az yaşandığı söylenebilir. Bu nedenle, aile içindeki değerlerin yeniden gözden geçirilmesi, toplumsal dayanışmanın artırılması gerekmektedir.
Şanlıurfa'da yaşanan bu olay, sadece bir aile dramı değil, aynı zamanda hepimizin üzerindeki bir sorumluluğun da sembolüdür. Aile içindeki şiddetin, tacizlerin ve problemli davranışların önüne geçmek için bireylerden toplum kurumlarına kadar herkesin üzerine düşen görevler var. Ülkemizin geleceği, sağlıklı bir toplum ve ailenin varlığına bağlıdır. Bu nedenle, Şanlıurfa'da yaşanan bu acı olayın, toplum için bir uyarı niteliği taşıdığı düşünülebilir. Unutulmamalıdır ki, sese ve duruma duyarsız kalmak, toplumsal akıl sağlığı açısından tehlikeli sonuçlar doğurmakta ve hepimizi etkileyen travmalara yol açmaktadır.
Bu trajik olayda kaybedilen hayatlar, birer istatistik katkısı değil, tüm toplum için hangisi daha kolay hakikatin bir parçası olmanın çığlığıdır. Umut, ancak dikkat ve eğitimle yeşerecektir. Bugün, Şanlıurfa'daki bu evlat vahşeti imtihanı, bizi düşünmeye ve çözümler üretmeye çağırıyor.